Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
Türkiye Köylü Partisi'nin 16 Ekim 1958
tarihinde, CMP'ye katılması ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
kurulmuştur(CKMP) . Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, amblemi ise
terazidir. Mahalli özelliği ağır basan bir
partidir .
18-20 Kasım 1959 tarihleri arasında yapılan
CKMP Kongresi Bölükbaşı' yı tekrar genel başkanlığa getirmiştir.
Osman Bölükbaşı'-nın 13 Haziran 1962'de 29 milletvekili ile birlikte
CKMP' den ayrılarak tekrar Millet Partisi'ni kurmasından sonra İstanbul
Milletvekili Ahmet Oğuz, CKMP Genel Başkanlığına getirilmiştir .
Partinin ana ilkesi; Türk insanının
hak ve hürriyetlerini, Türk vatandaşların ve toplumun refah ve
huzurunu sağlamak ve savunmak olarak tespit edilmiştir . Milliyetçilik
anlayışı ise Türk milletine, kültürüne, devletine,
sevgi, saygı,
bağlılık ve hizmet ülküsü olarak belirtilir. CKMP milliyetçiliğin
özelliklerini Türk tarihinden, halk sevgisinden, toplum geleneklerinden
ve Atatürk ilkelerinden alan barışçı, hürriyetçi, demokratik ve her
türlü emperyalizme karşı bir milliyetçilik olarak ifade etmiştir .
İhtilâlden sonra siyasî hayatımızın
yeni baştan düzenlenmeye çalışıldığı bir dönem başlamıştır.
Böylece, Türk toplumunun çeşitli eğilimlerini temsil etmek üzere
siyasî hayata birçok yeni parti katılmıştır. Şubat ayında, eski
CHP ve CKMP' nin yanı sıra Adalet, Yeni Türkiye ve Türkiye İşçi
Partisi gibi birtakım partiler kurulmuştur .
CKMP,1961 seçimlerinde 1.415.390 oyla,
oyların %14'ünü toplamış ve 54 milletvekili çıkarmıştır.
Senato'da ise 1.350.892 oyla 16 sandalye elde etmiştir .
Seçim sonunda İnönü başbakanlığında
kurulacak koalisyon hükûmetine karşı çıkarak genel başkanlıktan
istifa eden Bölükbaşı'nın yerine 14 aralık 1961'de Ahmet Tahtakılıç
getirilmiştir .
31 Mayıs 1962'de I. İnönü
Koalisyonu'
nun dağılması üzerine CKMP, ülkeyi hükûmetsiz bırakmamak için
II.
İnönü Koalisyonu'na katılacağını açıklamış, bu karar üzerine
başkanlıktan ayrılmış olan Bölükbaşı beraberinde 28 ile 3 Haziran
1962'de İnönü'nün II. Koalisyon hükûmetine altı bakanla katılmıştır.
Ancak Bölükbaşı ve arkadaşları 27 Kasım 1963'te
II. İnönü
Koalisyonu'ndan ayrılarak hükûmetin düşmesine sebep olmuştur .
Alparslan Türkeş'in CKMP' ye Girişi ve
CKMP'
de Yeni Kimlik
23 Şubat 1963 tarihinde Alparslan Türkeş'in
Türkiye'ye dönüşü yelpazenin özellikle sağ kanadında büyük bir
hareketlenme meydana getirdi. Adalet Partisi içinde Gökhan Evliyaoğlu
idaresindeki bir grup aşırılar Türkeş'i AP'ye sokmak istemişler,
fakat parti buna karşı çıkmıştı. Bu karşı çıkışın asıl
sebebi, bütün partilerin Alparslan Türkeş' ten çekiniyor olmalarıdır
.
2 Mayıs 1963'te bir basın toplantısı
yapan Türkeş, "Ya parti kuracağız ya da mevcut partilerden biri
doktrinlerimizi benimseyecektir" diyerek,
Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği'ni kurduğunu açıklamıştır.
Ancak Türkeş bir süre sonra Harp Okulu eski Komutanı Talat
Aydemir' in
kalkıştığı ihtilâl girişiminin içinde bulunmakla suçlanmış ve
idam istemi ile yargılanmıştır. Dört ay kadar tutuklu kaldıktan
sonra Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılanmış ve neticede beraat etmiştir.
Bu arada 17 Kasım 1963'te yapılan yerel
seçimler halkın eğilimini göstermesi açısından önemli bir olaydı.
Seçimler muhalefetteki AP' nin zaferi ile sonuçlanmıştı. Oyların,
%48.087'sini AP toplarken CKMP sadece %2.6 oranında oy alabilmişti .
Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere
AP büyük ölçüde güç
toplarken ortaklarından CKMP hızla zayıflamaktaydı.
Seçim sonrasında her parti mensubu
kendine göre birtakım öneriler ortaya atmaktaydı. İşte bu ortamda
koalisyonu oluşturan partiler arasında çözülmeler başlamış, CKMP
ve YTP birer gün ara ile hükûmetten çekilmişlerdir.
23 Şubat 1963 tarihinde Türkeş ve arkadaşları
Türkiye'ye döndüğünde, ülkedeki siyasî atmosfer ve milliyetçi
camia karanlık bir görüntüye sahipti .Türkeş ve arkadaşlarının ülkenin
kültürel, ekonomik, siyasî
sorunları ve dış politikası gibi konularda hazırlıklı oldukları,
projeler geliştirdikleri faaliyetlerinden anlaşılmaktaydı. Arkadaşlarıyla
çeşitli görüşmeler yaptıktan sonra Alparslan Türkeş, 22-23 Şubat
1964 tarihinde toplanan CKMP Kongresi sırasında bu partiye katılma
kararı almıştır.
Alparslan Türkeş CKMP'yi tercih edişinin temel sebebi kendisine
çok sonraları sorulan "12 Eylül'den sonra parti kurmayı düşünmeyip
DYP veya ANAP içinde kalmayı, kadroları orada toparlayıp büyük kitle
partisinde mücadele etmeyi düşünüp düşünmediği" şeklindeki
soruya verdiği şu cevaptan anlamaktayız;
"Ben
o şekilde politika gütseydim 1965'te CKMP'de bulunmaz, Adalet Partisi'ne
geçerdim. O
zaman da "milliyetçiler bugün Adalet Partisi'ndedir. Prof. Osman
Turan, Saadettin Bilgiç, Faruk Sükan vs. burada diye isimler sayıyorlardı.
Biz de ona karşılık Türk milliyetçiliğini siyasî aksiyon olarak
iktidara getirmek mecburiyetindeyiz dedik ve ayrı bir parti hâlinde çalışmaya
koyulduk. Eğer bugün de aynı şekilde düşünürsek MÇP
küçüktür, gelişemez, ANAP var DYP var dersek, yeni kadrolar
yetişmez, idealistlik ortadan kalkar, idealizmimiz ölür. Ama bugün ben
hâlâ aksiyonun başında liderim. İdeolojinin
temsilcisiyim. Prensipleri
ben koyarım. Bu iş tutacak ve hareket, göreceksiniz yine eskisi gibi büyüyecektir
" .
Alparslan
Türkeş kendisi gibi vaktiyle MBK'de bulunan ve bilâhare
"14'ler" diye bilinen ve MBK'den tasfiye edilen grupta beraber
oldukları Mustafa Özdağ, Numan Esin'le birlikte törenle CKMP'ye girmiş
ve kısa bir zaman sonra da "parti müfettişliği" ne
getirilmiştir. Çok geçmeden
MBK'nin dört eski üyesi de CKMP'ye katılmışlardır . Alpaslan Türkeş'e
yakınlıkları ile bilinen 60'dan fazla politikacı partiye katılmış
ve bu kongre, Ahmet Oğuz'un tekrar genel başkan seçilmesiyle sonuçlanmıştır
.
Alparslan
Türkeş, 14'lerin ortaya koydukları görüşlerle partinin yeni bir güç
kazanacağını belirterek kongrenin bir an önce yapılmasını
istedi.
Kongrenin Haziran 1965'te yapılması genel idare kurulu tarafından
kararlaştırılınca Ahmet Oğuz, 17 Haziran 1965'te partiye yeni katılan
Türkeş ve arkadaşlarının huzursuzluk yarattığını belirterek genel
başkanlıktan ayrıldı.
Bu
gelişme sonrasında CKMP'nin Türkeş ve arkadaşlarının katılımından
sonraki ilk büyük kongresi, 1 Ağustos 1965 tarihinde yapılmıştır.
Bu tarihe kadar CKMP parti genel müfettişi olan Türkeş, partinin taşra
teşkilâtıyla sıcak ilişkiler içine girmesi sonucunda kongrede Ahmet
Tahtakılıç'a karşı genel başkanlık mücadelesini kazanmıştır.
Kongrede partinin eskiler kanadı Ahmet Tahtakılıç'ı, yeniler kanadı
ise Alparslan Türkeş'i aday göstermişlerdi. Tahtakılıç'ın 516
oyuna karşılık Türkeş 698 oy almıştır
.Bu tarihten sonra parti
yeni bir kimlik kazanacaktır.
Türkeş'in
genel başkanlığa seçilmesinden sonra CKMP'de Türkeş ve ekibine bağlanmak
istemeyen bir grup partilinin mücadele vermektense ayrılmayı tercih
ettikleri görülmektedir. Nitekim CKMP'nin o günkü koalisyon hükûmetinde
Millî Savunma Bakanı olarak vazife gören Afyon Milletvekili
Hasan Dinçer, Köyişleri Bakanı Eskişehir Milletvekili Seyfi Öztürk
ile birlikte 6 milletvekili ve senatör partilerinden istifa etmişlerdir
.
Bu
istifaları eski Adalet Bakanlarından Konya Milletvekili İrfan Baran'ın
2 Eylül 1965 tarihli istifası izledi. AP'ye geçen İrfan Baran istifa
gerekçesi ile ilgili olarak verdiği beyanatta "CKMP'nin şahsî
ihtiraslarını devam ettiren eski cunta üyelerinden kurulu bir topluluk
hâline geldiğini ve bunun seçimler için hazırlanan aday listesinden
anlaşıldığını" ileri
sürüyordu. Bunların yerine yenilerin üç bakanı Mehmet Altınsoy, Hazım
Dağlı ve Mustafa Kepi kabineye girmiştir.
Alparslan
Türkeş siyasî hayatı boyunca, İrfan Baran'ın partiden ayrılırken
ortaya koyduğu bu ve buna benzer haksız ve mesnetsiz suçlamalarla daima
karşılaşmıştır. Dikkat edilirse, Türkeş'in CKMP'ye
genel başkan seçilmesinde meşru ve demokratik usuller uygulanmış,
dolayısıyla bu durum bir siyasi partide olması gereken şekliyle
tecelli etmiştir. Bu gerçeğin bilinmesine rağmen Türkeş'in CKMP'ye
genel başkan olması, "tarihi yapana sadık kalmayan yazarlar"
tarafından daima bir "ele geçirme" şeklinde ifade edilmiştir.
Bu ve buna benzer üstü örtülü ifade tarzları ile yapılmak istenilen,
Alparslan Türkeş'in 27 Mayıs Hareketi ile ortaya çıkan "kudreti"ni
meşru olmayan zeminlere dayandırmak suretiyle ona birtakım olumsuz sıfatlar
isnat edebilmektir.
Bu
arada 10 Ekim 1965 genel seçimlerinden çıkan sonuç Adalet Partisi'nin
tek başına iktidarı anlamına geliyordu. Seçim sonuçlarına göre; AP
%53 oy ile 240 milletvekilliği çıkarıyordu. Bu seçimlerde CKMP %2.2
oy ile 11 milletvekili çıkarabilmiştir . Oy oranlarında büyük bir düşüş
gözlenen CKMP'nin oylarının bir bölümü Millet Partisi'ne kaymıştır.
Seçimlerden
çok kısa bir süre önce CKMP bünyesinde ortaya çıkan değişikliğin
hemen sonuçlarını vermesi beklenemezdi. Türkeş ve arkadaşlarının
partiye taze kan getirdikleri doğrudur. Teşkilâtı genişletip, canlandırmışlardır.
Bunda Türkeş ekibinin askerlikten gelme ciddî, disiplinli, plânlı çalışmaları
büyük rol oynamıştır. Türkeş, CKMP müfettişi iken adım adım teşkilâtı
dolaşmış, partili olduğunu unutmuş, eski CKMP'cilerin isimlerini
bulmuş, mektuplar yazmış, toplantılar düzenlemiş ve onları yeniden
partiye ısındırmıştır. Ayrıca yeni iltihaklarla teşkilâtı genişletmiş
ve güçlendirmiştir.
Ancak
yeni yönetimin iş başına gelir gelmez başta "faşizm" olmak
üzere çeşitli eleştirilere ve suçlamalara muhatap olması CKMP'nin
gelişimini yavaşlatmıştır. Ayrıca yukarıda da değinildiği gibi
eski CKMP'lilerin bir kısmının partiden ayrılarak başka partilere
girmesi teşkilâtlanmanın büyük ölçüde yeni baştan yapılanmasına
sebep olmuştur.
Dolayısıyla
partinin 60'lı yıllardaki durumu bir program ve teşkilât yaratma ve
benimsetme çabaları ile sınırlı kalmıştır. 1970'li yıllar ise
yeni bir isim ve imajla birlikte kendini milliyetçi camiaya kabul ettirme
ve kitleselleşme sürecini ifade etmektedir .
Bu süreçte Alparslan Türkeş diğer
parti liderlerinden farklı bir idealizm ve millî doktrin ile siyasî
sahneye çıkmıştır. Alparslan Türkeş, diğer siyasî partilerden
farklı ve yaratıcı bir programla halk karşısına çıkarak CKMP'de
büyük bir değişimin gerçekleşmesini sağlamıştır.
Türkeş ve arkadaşlarının yönetimi altında
yapılan CKMP'nin ilk Büyük Kongresinin ortaya koyduğu sonuçlar bunu göstermiştir.
24-25 Kasım 1967 tarihindeki kongreye ilişkin olarak yapılan bir değerlendirmede
şöyle denilmektedir. "Kongre klâsik bir kanunî formaliteyi yerine
getirmekten ziyade Türkiye'deki milliyetçilerin toplanması ve bir
kurultay havası içinde Türkiye'nin dertlerine değinilmesi bakımından
ilgi çekiciydi. Bilhassa bu milliyetçi kuruluşa henüz kayıtlarını
yaptırmamış milliyetçilerin kongreyi ilgiyle izlemeleri ve olumlu düşüncelerle
ayrılmaları, gelecekteki CKMP'ye katılmaların olacağını gösteren
delillerdi" .
1965-1967 yılları arasında parti teşkilâtının
ve programının gelişimi ise şöyle özetlenebilir; 1965 yılında
CKMP'nin teşkilâtlandığı il sayısı 25 iken bu sayı 61 il ve 435 ilçeye
yükselmiştir . Yine bu kongrede "Dokuz Işık" olarak tanımlanan
yeni doktrin parti teşkilâtına tanıtılmıştır.
1969 Adana Kongresi ve MHP'nin Doğuşu
CKMP'nin hem fikrî hem de teşkilâtlanma
düzeyinde milliyetçi camiayı temsil etme çabaları 8-9 Şubat 1969
tarihinde Adana'da toplanan Olağanüstü Büyük Kongresi ile birlikte
yeni bir aşamaya gelmiştir. 1965-1969 yılları arasındaki bu değişim
sürecini "Milliyetçi Hareket Partisi" ismi en anlamlı şekilde
sembolize etmiştir.
Bu isim değişikliğinin gündeme gelişi
birkaç yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Bu dönemde parti genel idare
kurulunun tespit ettiği isimler arsında "9 Işık Partisi",
Millî Hareket Partisi" ve "Milliyetçi Köylü Partisi"
gibi isimler yer almaktaydı . Daha sonra yapılan genel idare kurulunun
toplantılarında kongreye teklif edilecek isim olarak "Millî
Hareket Partisi" ismi ağırlık kazanmıştır. Aynı toplantılarda
partinin ambleminin de bu isme uygun olarak Türk-İslâm ülküsünü
sembolize edecek bir şekilde olması kararlaştırılmıştır . Sonuç
olarak "millî" kavramının kullanılabilmesi için Bakanlar
Kurulu'nun iznine bağlı olması gibi bazı bürokratik engeller
sebebiyle genel idare kurulu, "Milliyetçi Hareket Partisi"
isminde karar kılmıştır.
Bu isim kabul edildikten sonra partinin
amblemi de değiştirilmiş, "Terazi" olan eski amblem yerine
"Üç hilâl" sembolü benimsenmiştir. Gençlik kollarının
amblemi ise "Hilâl içinde Kurt " motifi benimsenmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi bu tarihten
itibaren Türk siyasî hayatında yerini almıştır. Bu tarihten sonra
milliyetçi camianın özellikle de aydınların ilgisini üzerinde toplamıştır.
Milliyetçi akımın değer ve amaçlarını Türkiye'ye tanıtmaya çalışmıştır.
Bu nedenle 1969 yılı milliyetçi akım için bir başlangıç teşkil
eder. Ancak her ne kadar Milliyetçi Hareket Partisi 1969 yılında
kurulmuş gibi gözükse de asıl hareketlenme Türkeş'in CKMP bünyesine
katılımı ile gerçekleşmiştir. Asıl temeller de bu tarihten itibaren
atılmaya başlanmıştır .
MHP'nin 1969 yılında ortaya çıkışını,
Türk milliyetçiliği adına ortaya konan bir siyasî tavır olarak kabul
etmek gerekir. Bu tavrı, Atatürk'ün ölümüyle birlikte atıl kalan,
pasifleştirilen ve sınırlı sayıdaki aydınlarımızın zihinlerinde
muhafaza edilmeye çalışılan Türk milliyetçiliği fikriyatının,
saklandığı zihinlerden tekrar çıkarılması ve ataletten kurtarılması
şeklinde mütalâa etmek mümkündür.
Çok partili hayata geçişle birlikte
kurulan, 1945'te Millî Kalkınma Partisi, 1946'da Demokrat Parti, 1948'de
Millet Partisi, 1952'de Türkiye Köylü Partisi ve 1957'de Cumhuriyetçi
Köylü Partisi'nin kendi dönemleri içinde Türk siyasî hayatında bıraktığı
tesirler MHP'nin gelişme zeminini hazırlayan olaylardır. Yukarıda adı
geçen bütün bu siyasî partiler millî şef döneminin antidemokratik
uygulamalarına tepki olarak farklı zaman ve zeminlerde ortaya çıkmışlar,
birtakım farklılıkları olmakla birlikte hemen hemen hepsi aynı "milliyetçi
çizgi" üzerinde siyasetlerini geliştirmeye çalışmışlardır.
MHP ise ortaya koyduğu ideoloji ile, bu partilerin farklılıklarını
ortadan kaldırarak onların bir yekûnu ve Türk milliyetçiliği
fikriyatının ulaşması gereken tarihî ve tabiî sonucu olmuştur.
Dolayısıyla MHP'nin doğuşu Atatürk dönemi sonrasında Türk milliyetçiliğinin
geçirdiği çetin ve sert aşamaların tabiî bir sonucudur. Türk
milliyetçiliği, hak ettiği kıymeti 1969'dan itibaren MHP'nin ortaya
koyduğu siyasî söyleminde bulacaktır.
MHP, diğer partilerde görüldüğü gibi
yukarıdan bir emirle kurulmuş veya herhangi bir partinin bakiyeleri üzerine
oturmuş bir siyasî teşekkül olarak da doğmamıştır. Tam aksine
tarihî bir görevi, toplumun şartlarına göre, adım adım gerçekleştirme
idealini benimseyen, milletin temel değerlerine sahip çıkan bir parti hüviyetiyle oluşmuştur.
Bu tarihten sonra MHP yeniden teşkilâtlanma
dönemini yaşamıştır. Yine bu süre içerisinde "14'ler"den
Türkeş'e yakınlığı ile bilinen bazı isimlerin partiden ayrıldığı
görülür .
MHP yeni adı ile ilk defa 12 Kasım 1969
seçimlerine girdi. Bu seçimler sonucunda oy oranını 1965 seçimlerine
göre artırmasına rağmen %3.03 oranında oy topladı ve yalnızca
Alparslan Türkeş Adana Milletvekili olarak Meclise girebildi. Bu dönemde
sesini sık sık duyurabilmesine ve örgütlenme özelliklerine rağmen
MHP'nin belli bir seçmen tabanı dikkat çekmektedir.
MHP'nin sadece ismine ve sembolüne baktığımızda
onun ideolojisi hakkında az çok bir fikre sahip olabiliriz. MHP'nin
ideolojisinin birinci boyutunu Türk-İslâm sentezi oluşturur. Bu sentez parti kurulduğunda ortaya atılan
bir olgu değildir. Senelerden beri varolan ve günümüze
kadar gelen birtakım değerlerin birleşimidir. Bu değerler birleşimi
Ziya Gökalp'ın "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak"
formülüne dayandırılabilir.
Orhan
Türkdoğan'ın da dediği gibi ilk defa bir parti dinin Türk toplumu içindeki
yerini ve değerini belirtmiştir. O güne kadar bir teori şeklinde yer
alan din ve milliyetçilik sentezi artık MHP ile birlikte siyasî hayata
geçiriliyordu .
MHP'nin
ideolojisinin ikinci boyutunu "Dokuz Işık" doktrini oluşturmaktadır.
Alparslan Türkeş bu boyutu "Görüşlerimizin temeli Türk milliyetçiliği
ise siyasî aksiyonun dayandığı doktrin 9 Işık'tır" şeklinde
özetlemiştir.
Çeşitli tarihlerde kabul edilmiş parti
programlarında ve Türkeş'in eserlerinde MHP'nin amacı "yeni bir
devlet düzeni kurmak" olarak belirtilir. Dündar Taşer ise bu amacı
"Milliyetçi hareket, yeni bir yolun takipçisidir. Bu yol, Türk
milletini millet yapan unsurları, asıl benliğine kavuşturmak, ona
sonradan eklenmiş, ondan olmayan, onun öz benliğine aykırı olan
yamalardan kurtarmaktır" şeklinde
izah etmektedir.
Bu düzeni kurmak için "İslâv
Marksizmine" veya Anglo-Sakson kapitalizmine" gerek olmaksızın
"üçüncü bir yol" önerilmektedir. Bu üçüncü yol "dünya
proleteryası diktatoryası kurma ütopyasına bir tekme vurup tam olarak
Türk milletinin güçlenmesini amaç edinen bir millî ülkü"
olacaktır. Bu ülkü "Türk milletinin toplum olarak büyük bir hızla
kalkınmasını sağlayacak yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir
doktrin olmalıdır." Bu doktrinin ruhu "Her şey Türk milleti
için, Türk'e doğru Türk'e göre prensipleri olmalıdır denilmektedir
.