MİLLİYETÇİ
HAREKET PARTİSİ'NİN
TÜRK SİYASÎ HAYATINA GİRİŞİ
VE ETKİLERİ
"Düşünceye, ülküye, ideale
dayanmayan
aksiyon, beyinsiz hareket, dümensiz gemi gibidir...
Türk milliyetçiliği yolu Ziya Gökalp
Bey'den
kuvvetini alan bir yoldur.
Elbet yaşadığımız günler yeni şartlar
getirmiştir.
Bu yeni şartlara göre prensiplerde bir
takım tadiller
yapılacaktır. Ama ana temel değişmemiştir.
Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Muasırlaşmak bu gün de
değerini muhafaza eden temellerdir".
Alparslan
Türkeş(Devlet, 4 Kasım 1974)
1929 Dünya Bunalımı ile II. Dünya
Savaşı arasındaki dönemde dünya siyasî hayatında tek partili yönetimler
ortaya çıkmıştır. Türkiye de kendi şartları içinde bu oluşumu yaşamıştır.
Özellikle 1927 yılında biten muhalefetin tasfiyesi ve daha sonra
Serbest Fırka Olayı Türkiye'de de tek partili yönetimi âdeta kaçınılmaz
bir biçimde gündeme getirmiştir. 1937 yılında yapılan anayasa değişikliği
ile parti-devlet özdeşliği resmen kabul edilmiştir. Mevcut tek
partinin programındaki umdelerin anayasaya konması, tek parti yönetimine
ilişkin örgüt yapısının devletin bürokratik örgüt yapısı içinde
eritilmesi bu hareketin göze çarpan sonuçlarından birkaçıdır .
II. Dünya Savaşı'na girerken tek parti
olarak merkezî otoriteyi temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İsmet
İnönü'nün çevresinde bütünleşmiş bir geniş cephe manzarası arz
ediyordu. CHP'nin devletçi bir düşünce, görüş ve anlayış açısından
hareket etmesi nedeniyle memlekette ekonomi ve ticaret alanındaki dar boğaz
millî ekonominin serbest işlemesine, rahat teneffüs etmesine imkân bırakmadı.
Özellikle II. Dünya Savaşı süresinde çok gelişmiş olan özel teşebbüs,
bürokratik daralma ve sıkışmalardan çok şikâyetçi idi. CHP hükûmetleri,
millî ekonominin bu yeni gelişme yönünü idrak edemedi. Bu durum millî
ekonomide büyük rol oynayan özel teşebbüse serbest hareket imkânı
tanımadı. Dolayısıyla devlet-parti anlayışı, hayat standardını yükseltme
bakımından hemen hemen hiçbir şey yapmadı. Halkın ekonomik ve sosyal
alandaki sıkıntılarına cevap verecek tedbirler almadı.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ve
İtalya'daki totaliter rejimlerin yıkılması üzerine batı ülkeleri,
insan hak ve hürriyetlerini tanıyan gerçek demokrasinin kurulması ve
yerleşmesi yolunda el birliği yaptılar.
Çok
partili rejimi, hürriyetin teminatı olarak kabul eden demokrasilerin
Birleşmiş Milletler Camiasını kurmak üzere çalıştıkları sırada
demokrasinin galip gelmesinden etkilenen Türkiye'de, halkın siyasî
haklarını istemesi ve bu isteğin belirmeye başlaması ile çok partili
rejime geçiş için elverişli bir ortam doğdu.
Aslında Cumhuriyet Döneminde o zamana
kadar özgür ve demokratik gelişmenin tüm şartları da olgunlaşmıştı.
Cumhuriyetin başından beri Türkiye'nin siyasî idaresini tek başına
elinde bulunduran CHP, halkın isteklerini kabul etmek ve yerine getirmek
zorunda kaldı.
Yıllar süren tek parti yönetiminden
sonra 1946 yılında Türk siyasî hayatında çok partili rejime geçiş
hareketleri başladı. Bu konuda ilk girişim Nuri Demirağ'ın 18 Temmuz
1945 tarihinde Millî Kalkınma Partisi'ni kurması ile gerçekleşmiş;
arkasından 13 Eylül 1945'te İhsan Temelveren, Sosyal Adalet Partisi'ni
hayata geçirmiştir. Bu iki parti İnönü tarafından ciddî anlamda bir
muhalefet hareketi olarak görülmemiştir.
Ancak, 1945 yılında CHP'de bütçe tartışmaları
sonucunda Dörtlü Takrir'i sunarak partiden ihraç ve istifa şekliyle
ayrılan Celâl Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Emin Sazak 7 Ocak
1946'da Demokrat Parti'yi kurdular. Bu partinin kuruluşu, sözünü ettiğimiz
demokratikleşme süreci içinde önemli bir çıkış olarak kabul edilmiştir.
Demokrat Parti'nin ilk idare kurulu; Celâl
Bayar başkan olmak üzere; Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan
Menderes'ten meydana gelmekteydi. Parti programında ilke olarak demokrasi
ve liberalizm benimsendi. Liberalizm, toplumsal açıdan savunuluyordu.
Özel girişimcilik, ülke kalkınmasının
tarıma dayanacağı yaklaşımı şeklindeydi. Devletçi sistemle endüstrileşerek
kalkınma politikası uygulayan ve bu yönden tarımı ihmal eden CHP yönetimine
karşı DP, kent ve kır burjuvasının çıkışı oldu.
Demokrat Parti, kuruluşundan itibaren geniş
kitlelerce çabucak benimsenip, 1946 seçimlerinde büyük oranda
desteklendi. 1950 seçimlerini kazanarak Türkiye'de ilk kez seçim
yoluyla iktidarı değiştiren parti oldu.
1945 yılından itibaren başlayan çok partili hayata geçişte,
Türkiye'de çeşitli partiler kurulmuş, parlâmenter rejimin
benimsenmesi ve tatbiki hususunda önemli sayılabilecek mesafeler alınmaya
başlanmıştı. Bu süreçte daha sonra ortaya çıkan partiler arasında
Milliyetçi Hareket Partisi(MHP)'nin ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Bilindiği gibi MHP, daha önce kurulmuş olan Cumhuriyetçi Köylü
Millet Partisi'nde(CKMP) 1964 tarihinde başlayan yapısal değişikliklerin
bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. 1964 yılında Alparslan Türkeş'in
bu partiye girişiyle başlayan gelişmeye yönelik değişimler 1969 yılında
MHP'nin doğuşunu zorunlu hâle getirmiştir.
MHP'nin siyasî seyrini ele almadan önce,
öncelikle CKMP' nin tarihini ve partileşme sürecini izah etmek konunun
anlaşılması bakımından daha faydalı olacaktır.
Millet Partisi
DP'nin ilk büyük kurultayı, birinci
kuruluş yıldönümüne rastlayan 7
Ocak 1947'de toplandı. Kurultay sonunda bir karar sureti niteliğinde
olan "Hürriyet Misâkı" kabul edildi. Ancak bu misak, iktidar
ve basının tekrar muhalefete saldırmasına vesile oldu. İktidar-muhalefet
ilişkileri gerginleşti. 7 Hazirandan itibaren Bayar ile İnönü arasındaki
iyi diyaloglara rağmen, hükûmetin başkanı sertlik politikasını terk
etmekten yana değildi. Bunun üzerine İnönü, Peker'i feda etmeye karar
verdi. Onun karşı çıkacağını bile bile ünlü "12 Temmuz
Beyannamesi'ni yayımladı. Bu beyannamenin özü, partilerin Türk
demokrasisinin vazgeçilmez unsurları olduğu şeklinde özetlenebilir. Böylece
iktidar, muhalefetin varlığına tahammül etmeyi, onunla bir arada yaşamayı
kabul ediyordu. Bu arada İnönü, cumhurbaşkanı olarak çıktığı bir
geziye DP milletvekillerinden birinin de katılmasını
istedi. Nuri Özsan'ın katıldığı bu gezide İnönü, partiler
arasındaki iyi ilişkilerin gerekliliğini hemen hemen her konuşmasında
vurguladı. Gittiği yerlerde DP il
merkezlerini de ziyaret etti. Böylece bir yılı aşkın bir mücadeleden
sonra artık DP, iktidar tarafından tahammül edilen bir muhalefet olarak
güçleniyordu. Kuşkusuz bu güçlenmelerin getirdiği bazı sakıncalar
da vardı. DP'nin CHP ile yakınlaşmasını hazmedemeyenler DP içinde
ayrı gruplar oluşturmaya başladılar. DP içerisinde bu yumuşamayı, güdümlü
demokrasiye geçiş olarak niteleyen ve Bayar'ı suçlayan bir grup ortaya
çıktı.
Müfritler
olarak adlandırılan ve DP'ye cephe alan bu gruptan bazıları, Celâl
Bayar'ın 12 Temmuz Beyannamesi için; "Bu beyanname partinin şahsiyet-i
maneviyesine mal edilmiştir" iddiaları sonucunda partiden ayrılarak
veya ihraç edilerek Müstakil Demokratlar Grubunu kurdular. Bu grup, daha sonra
Öz Demokratlar Partisi adıyla yeni bir siyasî teşekkül olarak
ortaya çıktı. DP ile zıt düşen bu topluluk, DP'nin CHP ile danışıklı
bir politika izlemesi ve Celâl Bayar'ı satılmışlıkla suçlamasından
dolayı kurulmuştur. Ayrıca DP'nin, muhalefet partisi olarak görevini
yerine getiremediği dolayısıyla yeterli derecede muhalefet
yapmadığı gibi gerekçeler yeni bir siyasî oluşumun sebepleri
arasında gösterilebilir.
10 Mart 1948'de parti disiplinine aykırı
hareket etmek suçuyla Sadık Aldoğan, Osman Nuri Köni, Mithat Sakaroğlu,
Necati Erdem ve Kemal Silivrili haysiyet divanına verilmişlerdi. Bu olay
DP içindeki bölünmenin başlangıcını belirler. Haysiyet divanında
uzun tartışmalardan sonra 19 Mart 1948 tarihinde ilk defa olarak adı geçen
milletvekilleri partiden ihraç edilmişlerdir. Bu kararın ertesi günü
milletvekillerinden Hazım Bozca yapılan hareketi doğru bulmayarak
Demokrat Parti'den istifa etti ve böylece partiden ayrılanların sayısı
artmaya başladı.
Bu altı kişinin partiden ihracı meselesi
tartışma konusu olarak devam ederken 24 Martta şu isimlerden oluşan
yeni ihraçlar gerçekleşti: Yusuf Kemal Tengirşenk, Emin Sazak, Ahmet Oğuz,
Hasan Dinçer, Enis Akaygen ve Ahmet Tahtakılıç.
Partinin en kuvvetli elemanları olan bu kişilerin
ihracı hadisesi kamuoyunda hayretle karşılandı. Bu hususta bir açıklama
yapan DP sözcüsü, son ihraç edilenlerin DP başkanlığına toplu
olarak istifa mektubu verdiklerini, birtakım delilsiz ve mesnetsiz
iddialarda bulunduklarını, bazı şartlar ileri sürdüklerini, arzularının
mutlaka yerine getirilmesini istediklerini, böylece beraber çalışma
imkânlarının ortadan kalktığını, bu sebeple de ihraç edildiklerini
söylemiştir.
21
Nisan 1948 tarihinde DP içinde ikinci bir hareket baş göster-di. Bir kısım
mebus, on bir arkadaşının partiden ihraçlarını tasvip etmemişler ve
onları tekrar partiye almak için genel konseyi beklemeye, kurucular üzerinde
baskı uygulamaya çalışmışlar, ancak bu hareket DP üzerinde
istenilen baskıyı sağlayamamıştır. Bunun üzerine bu on mebus, parlâmentoda
bir müstakil grup tesis etmiş ve parti ile fiilen alâkasını kesmişlerdi.
Bütün bu hareketler DP içinde yeni bir partinin doğacağı havasını
uyandırıyordu.
Gerçekte
yeni bir parti kurulacağı haberleri 8 Temmuzda meyvelerini verdi.
Ankara'dan dönen Kenan Öner' in gazetecilere yapmış olduğu açıklamalar
ile 20 Temmuz 1948'de Millet Partisi'nin resmen kurulduğu açıklandı.
Mareşal Fevzi Çakmak başkanlığında, Ankara, Yenişehir Demirtepe, Sümer
Sokak Numara 5'te, kurulan Millet Partisi(MP), DP'den tamamen farklı bir
teşekkül olarak hem DP'ye, hem de CHP'ye karşı gerçek muhalefet
cephesi olma iddialarıyla için mücadele verme gayreti içerisine girmiştir.
Partinin kuruluşu vesilesi ile Genel Başkan Mareşal Fevzi Çakmak
millete şu beyannameyi yayımladı.
"Sevgili
Vatandaşlarım,
Cumhuriyet
ordusundaki hizmetim esnasında siyasetle uğraşmamayı esas ittihaz etmiş
ve yurdumuzun müdafaasını sağlayan ordumuzu da politikadan uzak
bulundurmuştum. Bu suretle muvazzaf hizmetimi tamamladıktan sonra vaki
tebligat üzerine emekliye ayrılmış ve evime çekilmiş idim. Bu arada
Halk Partisi'nin milletvekili olmam için yaptıkları teklifi de kabul
etmedim.
Ancak
1946 seçimlerinde vatandaşlarımdan aldığım binlerce imzalı davet ve
teklif karşısında bağımsız olarak adaylığımı koymaya karar
verdim.
21
Temmuz seçimlerinde zor ve hile ile seçimlere fesat karıştırıldı.
Bu seçimlerden sonra geçen iki yıl içinde de bir değişiklik olmadı.
Bugünkü gidiş vatanı uçurumlara sürüklüyor. Bugünkü muhalefet
partileri iktidardan çekinmektedir.
Biz
sağlam bir muhalefet partisi oluyoruz. Öyle bir muhalefet ki iktidarın
tehditlerinden korkmasın! Biz,
hakka ve millete dayanıyoruz".
Millet Partisi'nin kurucuları ve
idarecileri de şöyledir
Kurucular; Mareşal Fevzi Çakmak (İstanbul
Milletvekili). Prof. Hikmet Bayur (Tarihçi-Gazeteci), Enis Akaygen (İstanbul
Milletvekili)
1954'te tüzük dışı faaliyette
bulunduğu gerekçesi ile kapatılan MP ile siyasetten çekildi.(Türkiye
Ansiklopedisi(1923-1973), Cilt 3, s.1070.)>, Prof. Kenan Öner (Avukat),
Dr. Mustafa Kentli, Osman Bölükbaşı (Çiftçi) , Osman Nuri Köni (İstanbul
Milletvekili), General Sadık Akdoğan (Afyonkarahisar Milletvekili).
İlk Genel Yürütme Kurulu; Fahrî Başkan:
Mareşal Fevzi Çakmak, Genel Başkan: Hikmet Bayur, Genel Başkan Vekili:
Osman Nuri Köni, Genel Sekreter: Dr. Mustafa Kentli. Diğer Üyeler:
Enver Kök, Suphi Batur, Yusuf Kemal Tengirşenk.
Sonradan iltihak edenler: Ahmet Tahtakılıç
(Kütahya), Hasan Dinçer (Afyon), Ahmet Oğuz (Eskişehir), Şahin Lâçin
(Afyon), Reşat Aydınlı (Denizli).
Partinin faaliyete geçmesi ile DP'nin yıkılacağı
ve vatandaş ekseriyetinin MP' yi destekleyeceği ümit edilmiş, fakat
neticeler hiç de tahmin edildiği gibi olmamıştır. Basın, DP'nin yanında
yer alırken, DP liderleri bu yeni partiye oldukça lâkayt davranmışlardır.
MP ise DP' li vatandaşları kendi tarafına çekmek için oldukça büyük
çaba sarf etmiştir.
MP, gerek Halk Partisi'ne gerekse DP'ye
şiddetle muhalefet etmiş, izlediği bu politikayla halk desteğini
kazanmaya çalışmıştır. Liderleri arasında tanınmış ve ehliyetli
kimseler bulunmasına rağmen MP, 1950'ye kadar halk tarafından umduğu
desteği göremedi. Bunun sebebi partinin önemli meseleler üzerinde
durmayarak HP' nin ve DP'nin politikasını tenkit etmek yerine özellikle
İnönü'ye saldırmış olmasında aramak lâzımdır. Ayrıca MP' nin
takip edeceği politika konusunda liderler arasında bile bir birliğin
olmaması bir diğer sebep
olarak mütalâa edilebilir.
Millet Partisi ve Seçimler: Kuruluşunu
takip eden aylar içinde, Millet Partisi, 1948 ara seçimi ile karşılaşmış
ve DP-CHP arasında cereyan eden şiddetli mücadelenin içinde bir siyasî
parti olarak varlığını korumaya çalışmıştır. Seçim kanununda
kabul edilen tadilât, DP gibi MP' yi de tatmin etmemiş, Parti Genel Yürütme
Kurulu ara seçimlere girmeme kararı almış ve bu hususta beyanname de
yayımlamıştır.
MP, seçim sistemi hususunda nispî
temsil esasına taraf olmuş ve bu bakımdan CHP ile birlikte hareket
edeceğini açıklamıştır .
1950 Genel Seçimleri öncesinde ise yeni
seçim kanununu hazırlayacak olan ilmî heyetin çalışmalarına katılmayacağını
bildirmiş olan MP, kanunun Meclisteki müzakerelerine iştirak etmiş ve
mufassal bir programla yirmi iki ilden aday göstererek seçime girmiştir.
Neticede yalnızca Kırşehir'den bir milletvekilliği kazanmış, fakat
oy oranı ciddî ölçüde artmıştır. MP' nin bu seçimlerde aldığı
oy 250.414 olup çıkardığı milletvekili sayısı birdir . MP, 1951 ara
seçimlerine katılmasına rağmen, ciddî anlamda bir başarı elde
edememiştir.
Millet Partisi Kongreleri; I. KONGRE
(1950) : Bu kongrede özellikle beş husus üzerinde durulmuştur :
1- MP' nin Mahiyeti : MP, hakikî muhalefet
partisidir. Şahsî idareyi yıkmak hususunda Birleşmiş Milletler ideali
ile müttefiktir, körü körüne muhalefet yapan bir parti değildir. Türk
milletinin tesellisi ve ümidi olan parti Atatürk inkılâplarına karşı
cephe almamış, faaliyetleri onun inkılâpları bakımından bir kazançtır.
MP bir yenilikler partisi olup, mürteci
ve softalar partisi değildir. Şahsiyet ve kinle hareket etmez, programı
ise en büyük kuvvettir.
2- DP ve CHP ile Mukayese: DP programı
yeni bir devir açacak esaslardan uzaktır. CHP'nin tahakküm zihniyetini
yıkmak isteyenler programına bakmadan onu desteklemişler ve ona katılmışlardır.
Fakat CHP'nin 12 Temmuz
Beyannamesi'nden sonraki tutumu "her türlü tehlikeyi göze alarak
girişilecek" yeni bir hareketi zarurî kılmıştır. İşte bu
hareket MP' yi doğurmuştur. Bir "Rahat muhalefet partisi"
olmayan MP, muhalefetteki gevşemeyi önlemiş, 14 Mayıs Olayı'nı mümkün
kılmıştır. CHP hükûmetlerine teşekkür etmek lâzımdır. Zira MP
aleyhine açılan her türlü dava lehte sonuçlanmış ve partiyi
kuvvetlendirmiştir. İktidardan uzaklaşan CHP idaresi "meşruiyeti
münakaşa mevzuu olan bir Mecliste nev'i şahsına münhasır bir
istibdat idaresi mahiyetini almıştı".
3-14 Mayıs Hadisesi: Yirmi yedi senelik
iktidarı değiştiren genel seçim bir anlamda "şeflik sisteminin
tasfiyesidir". MP' nin "hürmetle selâmladığı" bu
netice sayesinde tarihimizde hatta dünya tarihinde ilk defa fiilî bir
diktatörlük halkın oy pusulalarıyla sona ermiş bulunmaktadır.
4- Anayasa Tadilâtı : DP programı bu
hususta bir prensibe dayanmamaktadır. Anayasaya aykırı kanunlara karşı
teminat teşkil edecek kazaî bir müessese yokluğu demokrasi için bir
noksandır.
5- Basına Karşı Partinin Durumu : Bir
delegenin basını itham etmesi hadisesi karşısında bu hareketin
kongreye mal edilmesi muhtelif önergeler ve Genel İdare Kurulu Tebliği
ile birleşmiş, basından özür dilenmesi kararlaştırılmıştır.
II. KONGRE (1951) : Şu noktalar üzerinde
durulmuştur:
1- DP İktidarını Tenkit : DP yeni bir
devir açmak taahhüt ve mes'uliyetini unutmuştur. Köy muhtarlığından
devlet başkanlığına kadar iktidarın yeni bir kadro eline geçeceği
telâkkisinin tesiri altındadır. Nüfus
politikasına geniş çapta yer verilmiştir. Af kanunu ve devr-i sabık
yaratmamak prensibi mes'uliyetleri örtmek hususunda siyasî bir hiledir.
2- MP' nin Faaliyet ve Programı :
Partinin programı ileride kurulacak hukukî nizamın taslağıdır. Tek
milletvekili ve her türlü müşkülâta rağmen MP ciddî bir muhalefeti
temsil etmektedir. Program 14 Mayıstan sonra daha önem kazanmıştır.
3- Partiler Arası Münasebetler :
Demokratik rejimlere has olan bu durum 1946'dan beri Türkiye'de bir hikâye
hâline dönüştürülmüştür. İktidar partisi ile iyi münasebet
kurabilme zemini oluşturulmamıştır.
4- Dış Politika : Bu konudaki görüş
ve düşünceler, Meclis ve kamuoyunun denetimi altında bulunmaktadır.
MP bu duruma taraftardır.
III. KONGRE (1952) : Şu hususlar üzerinde
durulmuştur:
MP ne geri ne de ihtilâl metotları kullanan siyasî teşekküllerden
biridir. MP tekâmülcüdür. Fakat partinin sağ ve sol ucunda bulunan az
sayıda vatandaş bu prensibi yanlış tefsir etmektedir. Bu mesele
heyecanlı hadise ve münakaşalar tevlit etmiştir.
Ankara'da toplanan bu üç kongrede genel
başkanlar değişmiş ve sonuçta sıra
ile başkanlık Prof. Hikmet Bayur,
Dr. Mustafa Kentli ve Enis Akaygen' e verilmiştir .
Millet Partisi Programı: Millet Partisi
siyasî anlamda liberal görüşleri savunmasına karşılık kültürel
konularda dinî ve muhafazakâr bir tutum izlemiştir. Kuruluş gayesi şöyle
ifade edilmektedir:
Samimî ve güvenli bir seçim sonucunda
ortaya çıkacak olan millî iradeyi hâkim kılmak için ve bu iradeyi
insan haklarına uygun bir hükûmet tesisine ve bekasına çalışmaktır.
İhtiyaca uymayan ferdin hak ve hürriyetini tehdit ve ilga eden kanunları
tenkiden onların ıslâh ve tadiline çalışılmaktadır.
Millet Partisi programına göre devletin gayesi hürriyet, emniyet
ve en zengin bir çeşitlilik içinde gelişmesi zarurî olan insan şahsiyetinin
serbestçe oluşması ve gelişmesine engel olmamak, şahsî faaliyetleri
halk için ve halkın onayı ile uzlaştırmak ve adaleti temin etmektir.
Bu bakımdan fert haklarını cemiyet haklarından ayırarak onun aşağısında
bir mahiyet taşımasına ve fertlerin kamu menfaati icabı olarak görecekleri
zararın tazmin edilmemesine müsamaha edilemez
Kamu yararı karşısında bireysel çıkarları
korumaya çalışan parti programı, yeni bir siyasal rejim olarak
demokrasiyi, fert hak ve hürriyetlerini devamlı teminat altında tutan
ve her biri birer hukuk devleti teşkil eden batı demokrasileri şeklinde
anlamış ve bu yüzden "bir zümrenin, bir içtimaî sınıfın
diktatörlüğünü araç edinen" doğu örneği demokrasiyi bozmuş
ve totaliter bir rejim sayarak reddetmiştir.Buna bağlı olarak parti,
anayasasının hakikî demokrasiye uymayan hükümlerini ve bilhassa CHP
siyasî ilkelerini devletin ana vasıfları hâline sokan ikinci
maddesinin kaldırılmasını istemiştir.
Yukarıda adı geçen ilkelerden
"milliyetçilik" MP programında şu şekilde yer almaktadır:
Millet kavramının en önemli unsuru bir
nev'i bir düşünce ve his birliğidir ki millî vicdanı oluşturur ve müşterek
bir hayat ile gerçeğe inanışı içerir.
Bu nedenle parti; sosyal hayatta, itikatların,
ahlâkın, geleneklerin, örf ve âdetlerin büyük hisselerini tanımakta
ve bunların sık sık değiştirilmesi ve devlet nüfusu sahasının dışında
kalması esasını kabul etmiş bulunmaktadır.
Lâiklik anlayışına gelince; parti din işlerinde
devlet ile ayrılık esasını tercih etmekle beraber din müesseselerine
ve millî an'anelere hürmetkâr bulunmaktadır. Din derslerinin ilk ve
orta tedrisatta yer alması prensipleri arasında bulundurması da ilginçtir.
Parti herkesin vicdan ve itikat hürriyetini
dilediği dilde, dilediği şekilde ibadet etme hakkını kutsal tanımakta
ve Türkiye'de muhtelif din ve mezheplere mensup cemaatlerin dinî teşkilât
vücuda getirmelerini tasvip ve müdafaa etmektedir.
MP' nin kabul ettiği devrimcilik, insan
tabiat ve içtimaî amil ve şartları zorlamadan daima ilerlemek manasında
tekâmülcülüğün başka bir kelime ile ifadesinden ibarettir. Millet
ve memleketi, her sahada ilerlemiş memleketler paralelinde yürütülecek
ve medeniyet icaplarına uyacak her faaliyetle istikbali göz önünde
tutarak sarsıntı vücuda getirmeden millî ve içtimaî faaliyet idare
edilecektir.
"Halkçılık" konusunda parti,
hiçbir ferde, zümreye veya içtimaî sınıfa hususî bir hak, bir
imtiyaz veya asalet unvanı tanımamak görüşünden hareketle halk
kavramını vatandaş bütünü olarak kabul etmiş ve kendilerine halk
demokrasileri adını veren bazı rejimlerin güttüğü vatandaşlardan
bir kısmının diktatörlüğünü istemek gibi esasları tasvip etmemiş,
böylelikle sınıf farklılıklarının bulunmadığı ve sınıf çıkarlarının
uzlaştığı bir toplum ülküsünü ortaya koymuştur.
"Parti, mülkiyet ve tasarruf hakkının
adilâne olmayan bir suretle sınırlandırılmasını ve servetin devlet
eli ile idaresini benimseyen bütün rejimlere aleyhtardır. İnsanlar
malların ortak kullanılması rejiminden, şahsî mülkiyeti sağlayan
medenî kanunların himayesi altında yaşamak için vazgeçmişlerdir.
Toprak aristokrasisinin mülkiyet haklarını
korumak üzere maddeler getiren MP programı, endüstri ve ticaret
burjuvazisine ters düşecek bir anlayışın sözcülüğünü yapmıştır.
Parti ekonomi sahasında mutedil liberalizmi savunur. Serbest mübadele
ekonomisine taraftardır. Bununla birlikte bu liberallik "bırakın
yapsın" formülü ile ifade edilen başıboş liberalizm değildir.
Programın bu konuda karşı olduğu
doktrinler ise, ürün ve üretim araçları üzerindeki şahsî mülkiyet
hakkını devlet lehine ihlâl ve ferdî teşebbüsleri sınırlamaya ve
kaldırmaya eğilimli olan devletçilik ve sosyalistlik ile Türkiye'de
uygulanmakta olan aşırı devlet sermayeciliğidir.
Bu yüzden partinin reformlarından biri de
devlet sermayeciliğinin ihtiyatla ve giderek tasfiyesidir. Devlet,
prensip olarak harp endüstrisi hariç, ziraat ve ticaretle uğraşmamalı;
bu alandaki sorumlulukları gittikçe gelişme gösteren yerli ve ferdî müteşebbise
bırakmak zorundadır. Parti, ferdî ve yerli sermayeden rağbet görmeyen
işlerin, bu arada limanlar, büyük su işleri, enerji kaynakları, demir
yolları, posta, telgraf, telefon tesisatının devlet eli ile yapılmasını
ve işletilmesini tasvip eder.
MP programında bir Ayan Meclisi kurulması
istenmekte ve hâkim teminatı üzerinde durulmaktadır. İdare tarzının
demokrasinin gereklerine göre değiştirilerek cumhurbaşkanının sadece
bir devre için seçilmesi lüzumuna işaret etmektedir.
MP ayrıca okullarda vatan sevgisine
dayanan yeni bir eğitim sisteminin uygulanmasını savunmuş, işçilere
grev hakkı tanıyarak, köylülere toprak ve tarım araçları vadetmiştir.
Fakat toprak dağıtımında özel mülkiyete saygı gösterilmesi
gerekliliğini taahhüt etmeyi de ihmal etmemiştir.
Özellikle CHP, iktidara karşı muhalefet
eden MP 'yi "Atatürk inkılâplarına cephe almamakla birlikte millî
hareketin geçmişi ile kesinti hâlinde belirmesini en büyük felâket"
şeklinde niteleyerek eleştirmiştir.
5 Temmuz 1949'da Müstakil Demokratlar
Grubunun MP' ye katılmasıyla idareciler arasında da bazı değişiklikler
olmuş, Parti Genel Sekreterliğine Ahmet Tahtakılıç getirilmiştir .
Bundan başka 27.8.1948'de Afyon'da Hilmi Bozca, Kaşif Tiryakioğlu,
Mazhar Aren tarafından kurulan Öz Demokratlar Partisi de 9.8.1949'da MP'
ye katılmıştır.
10 Nisan 1950'de Mareşal Fevzi Çakmak' ın
vefatı üzerine MP önemli bir sarsıntı yaşamıştır. Fevzi Çakmak'
ın cenaze merasimi büyük bir kalabalık tarafından kaldırıldı. Halk
ve gençler tekbir getirip dualar okuyarak Beyazıt Camii'ne gelindiğinde
kalabalık elli bin kişiyi bulmuştu. Tertip edilen askerî merasim
kalabalık nedeniyle yapılamamış, ordu ve gençler arasında nahoş
hadiseler cereyan etmişti. Dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'
ın dirayetli çabaları sayesinde müessif hiçbir hadise olmadı.
Mareşal' in vefatı MP' nin seçim şansı
üzerinde de büyük bir darbe indirmiş oluyordu. Bunun yanı sıra Sadık
Aldoğan' dan sonra 16 Nisanda MP' nin ileri gelen hatiplerinden Fuat Arna
da hükûmetin manevî şahsiyetini tahkir suçundan tevkif edilmişlerdi.
Nihayet 14 Mayıs 1950 seçimleri büyük
seçmen kitlesinin iştirakiyle temiz ve nezih bir şeklinde cereyan etti.
Bu seçimle birlikte 27 yıllık bir parti, yerini başka bir partiye
devretti. 1950 seçimleri sonucunda seçime katılan üç partiden DP
oyların %53'ünü alıp 434 milletvekili çıkardı. CHP, oyların %40'ını
alarak 51 milletvekili kazanırken MP;
250.414 oyla, oyların %3'ünü kazanıp 1 milletvekili (Osman Bölükbaşı)
çıkardı . Sonradan katılanlarla birlikte MP' nin milletvekili sayısı
3'e yükselmiştir .
Tutumunu gittikçe sertleştirerek karşıt
partileri hedef alan DP, ilk olarak MP' nin 1953 yılında yapılan 5.
Kongresinde (bu kongrede Enis Akaygen genel başkan seçilmişti) ortaya
çıkan parti içi bir krizden yararlanarak muhalefetin bu kesimini
susturmak yoluna gitmiştir.
Gerçekten bu kongrede halk yığınlarını
kazanmak için tutulacak yolun "inkılâpçılık" mı, yoksa
"din politikacılığı" mı olacağı konusundaki tartışmalar
parti aleyhine geniş yankılar doğurmuş ve partinin dini, politikaya
alet ettiği, gerici bir parti olduğu, aralarında saltanatçı, hilâfetçi
bir grubun gizli çalışmalarda bulunduğu ileri sürülmüştür.
Hatta bu kongrede bazı partililer tekrar
Arap alfabesine ve eski kılık-kıyafetlere dönülmesini savunmuşlardır.
Bu nedenle bazı üyelerle birlikte Hikmet Bayur gibi önde gelen isimler,
MP' nin gerici ve Kemalizm aleyhtarı bir politika izlediklerinden dolayı
partilerinden istifa ettiler.
Böylelikle MP, iktidar tarafından ihtilâlci
metotlarla davranan, gizli tertipler kuran, siyasî mücadelelerde dini
temel alan, halkın duygularını bu yolla sömüren bir parti olarak suçlanmıştır.
Örneğin, Başbakan Menderes Mecliste MP'
den söz ederken "Bunlar kendi nizamnamelerinin dışına çıkmışlardır.
Buna aykırı hareket etmişler ve gizli faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Bunlar memleketin her tarafında halkı ayaklanmaya davet
etmektedirler" diyerek bu suçlamaları dile getirmiştir.
Sonunda MP' nin devrim ve rejim aleyhtarı
bir eğilim ve hareket izlemeye başladığı ve bu yolda çalışmalarda
bulunduğu konusunda ihbar ve kanıtlara rastlandığı göz önüne alınarak
mahkemece, partinin bütün örgüt çalışmalarının engellenmesine ve
mallarının koruma altına alınmasına karar verilmiş ve 8 Temmuz 1953
tarihinde merkezi ile birlikte bütün şubeleri mühürlenerek kapatılmıştır
. 27 Ocak 1954 tarihinde de Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında
"MP' nin dinî esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet olduğunu"
açıklamıştır.
Hatta bu kongrede bazı partililer tekrar
Arap alfabesine ve eski kılık-kıyafetlere dönülmesini savunmuşlardır.
Bu nedenle bazı üyelerle birlikte Hikmet Bayur gibi önde gelen isimler,
MP' nin gerici ve Kemalizm aleyhtarı bir politika izlediklerinden dolayı
partilerinden istifa ettiler.
Böylelikle MP, iktidar tarafından ihtilâlci
metotlarla davranan, gizli tertipler kuran, siyasî mücadelelerde dini
temel alan, halkın duygularını bu yolla sömüren bir parti olarak suçlanmıştır.
Örneğin, Başbakan Menderes Mecliste MP'
den söz ederken "Bunlar kendi nizamnamelerinin dışına çıkmışlardır.
Buna aykırı hareket etmişler ve gizli faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Bunlar memleketin her tarafında halkı ayaklanmaya davet
etmektedirler" diyerek bu suçlamaları dile getirmiştir.
Sonunda MP' nin devrim ve rejim aleyhtarı
bir eğilim ve hareket izlemeye başladığı ve bu yolda çalışmalarda
bulunduğu konusunda ihbar ve kanıtlara rastlandığı göz önüne alınarak
mahkemece, partinin bütün örgüt çalışmalarının engellenmesine ve
mallarının koruma altına alınmasına karar verilmiş ve 8 Temmuz 1953
tarihinde merkezi ile birlikte bütün şubeleri mühürlenerek kapatılmıştır
. 27 Ocak 1954 tarihinde de Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında
"MP' nin dinî esasa dayanan ve gayesini saklayan bir cemiyet olduğunu"
açıklamıştır.
CMP, ayrıca ikinci bir meclisin kurulmasını
acil bir zaruret olarak görürken, kanunların anayasaya aykırılığı
davalarına hükmeden bir anayasa mahkemesinin kurulmasını ve bir yüksek
hâkimler meclisinin oluşturulmasını istiyordu.
Partinin "lâiklik" konusunda görüşleri
şöyledir: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması, devlet ve
hükûmet işlerinde kanunların milletin ihtiyaçlarına ve ilmin esaslarına
göre hazırlanması ve tatbik edilmesi, bunun yanında din ve vicdan hürriyetinin
diğer hak ve hürriyetler gibi mukaddes olarak kabul edilmesi ve teminat
altına alınması CMP' nin lâiklik
görüşünün ifadesidir. Lâiklik hiçbir zaman din düşmanlığı değildir.
CMP programı "düşünce ve his birliği ve müşterek bir hayat ve
istikbâle inanış" olarak tanımladığı "milliyetçilik"i,
"memleketimizin vasıl olduğu terakki merhalesinden geri götürecek
bir zihniyeti ret" anlamında bir ilerleme ilkesi olarak ifade etmiştir
.
CMP' nin ekonomi politikasının temeli özel
teşebbüsün desteklemesi fikrine dayalıdır. Sosyal hizmet ve alt yapı
kuruluşları dışında kalan bütün sahalarda öncelik özel teşebbüse
ait olmalıdır. Ancak, CMP, özel teşebbüs gücünün kafi gelmediği
hususlarda devlet teşvikçi ve yardımcı olmalıdır anlayışıyla özel
girişkenliğine dayanan bir ekonomik sistemi savunmuşsa da bu alanda MP'
ye oranla daha da kuralcı hükümler getirmiştir.
CMP, ayrıca ikinci bir meclisin kurulmasını
acil bir zaruret olarak görürken, kanunların anayasaya aykırılığı
davalarına hükmeden bir anayasa mahkemesinin kurulmasını ve bir yüksek
hâkimler meclisinin oluşturulmasını istiyordu.
Partinin "lâiklik" konusunda görüşleri
şöyledir: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması, devlet ve
hükûmet işlerinde kanunların milletin ihtiyaçlarına ve ilmin esaslarına
göre hazırlanması ve tatbik edilmesi, bunun yanında din ve vicdan hürriyetinin
diğer hak ve hürriyetler gibi mukaddes olarak kabul edilmesi ve teminat
altına alınması CMP' nin lâiklik
görüşünün ifadesidir. Lâiklik hiçbir zaman din düşmanlığı değildir.
CMP programı "düşünce ve his birliği ve müşterek bir hayat ve
istikbâle inanış" olarak tanımladığı "milliyetçilik"i,
"memleketimizin vasıl olduğu terakki merhalesinden geri götürecek
bir zihniyeti ret" anlamında bir ilerleme ilkesi olarak ifade etmiştir.
CMP' nin ekonomi politikasının temeli özel
teşebbüsün desteklemesi fikrine dayalıdır. Sosyal hizmet ve alt yapı
kuruluşları dışında kalan bütün sahalarda öncelik özel teşebbüse
ait olmalıdır. Ancak, CMP, özel teşebbüs gücünün kafi gelmediği
hususlarda devlet teşvikçi ve yardımcı olmalıdır
anlayışıyla özel girişkenliğine dayanan bir ekonomik sistemi
savunmuşsa da bu alanda MP' ye oranla daha da kuralcı hükümler getirmiştir.
Memleketin imarı ve iktisaden kalkınması
mevzuunda parti, devleti birinci derecede vazifeli saydıktan sonra
"emeğin istismarına yol açan faaliyetleri durdurmak kanunî veya
fiilî her çeşit inhisarcılığa son vermek, emek ve sermaye münasebetlerinde
hakkaniyeti hâkim ve memleket menfaatlerini nazım kılmak emelinde" olduğunu belirtmiştir.
Parti programında, insan hak ve hürriyetlerini
taklit eden komünist akideye muhalif olunduğu ve komünizmin kanun dışı
sayılması gerektiği açıkça
dile getirilmiştir .
Tıpkı MP gibi herhangi bir sosyal
kategorinin çıkarlarını ve ideolojisini de dile getirme şansından
yoksun olan CMP, Türk politika hayatında özellikle kurucu üyelerinin
kişisel ve bölgesel etkinliklerinden öteye geçemeyen bir tesir imkânı
bulamamıştır. Partinin daha çok CHP ile bazı noktalarda ortak hareket
ettiği gözlenir. Bu şekilde 1954 seçimlerine giren parti 434.085 oyla
hiç milletvekili çıkaramamıştır. 1957 seçimlerinde 652.064 oyla
o sırada hükûmeti tenkit ettiği için hapiste bulunan Osman Bölükbaşı
da dahil dört milletvekili çıkarmıştır .
1957 seçimlerinden sonra daha da
kuvvetlenen parti diğer iki büyük muhalefet partisinin benimsediği
genişleme politikasına ayak uydurarak Türkiye Köylü Partisi ile birleşmiş
ve adını Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) olarak değiştirmiştir
.
Türk içtimaî bünyesinin temelini teşkil
eden köy ve köylü hiç şüphesiz bütün sosyal meselelerimizin düğüm
noktasıdır. Partinin adı da bunu ifade etmektedir.
Bu bakımdan milletimizi bir an evvel kalkındırabilmek için büyük köylü
kitlesini ön plânda tutmak zarureti vardır. Bu kanaat partinin programına
baştan sona hâkim olmuştur .
Bu parti de yeni bir anayasa, bir anayasa
mahkemesi ve iki meclisli yeni bir sistem kurulmasını istemiştir.
TKP, 1954 seçimlerinde 60.900 oy alarak
hiç milletvekili çıkaramamıştır . 1955'te yapılan mahallî seçimlerde
söz konusu olan 11.807 üyelikten yalnızca 262'sini TKP kazanmıştır.
Fakat bu sonuç partinin kendi gücü ile
elde edilmiş olmayıp diğer büyük muhalefet partilerinin seçimi
boykot etmesi ile sağlanabilmiştir. TKP'nin, 30 il ve 120 kazada teşkilâtlanmasına
rağmen, gerçek kuvveti tam anlamıyla tespit edilememiştir. 1955'te
yapılan TKP'nin 4. Parti Kongresinde idealizmi bir tarafa bırakılırsa
orijinal bir siyasî görüşü olmadığı ortaya çıkmıştır. TKP,
1957 seçimlerine girmemiş, seçimden sonra da CMP ile birleşerek siyasî
sahneden çekilmiştir .